Hayata Dair etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Hayata Dair etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

5 Nisan 2014 Cumartesi

Dışarıda olmak

Çirkinim en yaşlı karga gibi ağaçların dallarında Ve minik bir çocukta olabilecek kadar olgunlukta Birer birer kafalarınızda olan benim Cahilim, aptalım ve kibirliyim
Kibirliyim demek bile kibir verirken bana Yukarıdan bakarken hayatınıza, en az sizin kadar sahteyim En büyük zevkimse küçük algılama anılarımda Ama yine de cahilim, aptalım ve kibirliyim
Kurduğunuz sistemler birer birer çökerken Siz de en az benim kadar bunun farkındayken Tek başıma aranızda duran benim Cahilim, aptalım ve kibirliyim
Hatalı da olsa adım, uzun olsa da yolum Vecdler arası dolanıp dursam da Sorgulasam da her adımımda Her ne kadar gönülden inanmak istesem de Her ne kadar düşünsem,konuşsam ve bazı şeyler yapsam da Yine de... Yine de ağzımda acı bir tat bırakır Göğüs kafesime bir ağırlık çöker Hepinizden alçak olduğumu bilmek Hepinizden dengesiz, düzensiz ve karışık olduğumu bilmek Hiç bir renk olamamak Sekizinci nota olmak Kimsenin bilmediği bir dilde Anlamlı bir söz olmak...
05.03.2014 - 21:01

12 Aralık 2013 Perşembe

The Last Man of End Days

Eskiden herşey çok güzeldi. Çook çok eskiden. Daha ergenlik başlamamışken o çocukluğumuzdaki mükemmelliği bulamaz olduk.
Pişmanlık doldu hayatımız. Yaşamıyor gibiyiz. Sanki beynimize yüklenmiş gibi anılar, geçmiş sadece bir bilgi gibi. Geleceği düşünmekse kaçıp durduğumuz gerçek.
En başta zamanı algılayamıyoruz.
Saati dakikayı hepimiz biliyoruz ama,
Çiçek kopartan bir gencin elindeki
Çiçeğin yaşamının bittiğini kavrayamıyoruz.
O anda çiçeğin kendisi de, genç de
Sen de ben de ne zaman olacağını bilmeden
Yada üstüne bastığın böceklerin.
Yada her gün doğup ölen güneşin,
Ağaçların yapraklarının, kelebeklerin,
7 milyar insandan her saniye ölenlerin!
Bize sorsanız hiç kimseyi sevmiyoruz.
Tekrar sorsanız birileriyle paylaşmak birilerini yönetmek istiyoruz.
Ama tekrar sorarsanız tüm insanlık ölse de umurumuzda olmaz.
Bir dengesizlik içinde yürüyor, kimi zaman maalesef kimi zaman da
Kendimizi sadece kendimizin yönettiğini düşünüyoruz.
Sadece kendimize hesap verdiğimizi,
Sadece kendimize hesap vermek zorunda olduğumuzu düşünüyoruz.
Her ne kadar diller Allah'ı zikretse de...
Yüreklerimize soksalar güneşi,
O bile çözemez oradaki karanlığı
Doğruyu bilip yanlışı yapıyoruz. Doğruyu isteyip yanlışı düşlüyoruz.
Biz 22 kişiyiz. 11'i lanetliyor, 33'e baş eğiyoruz.
Biz bir bedendeyiz. 11'e özeniyor, 33'ten de kopamıyoruz.
Son insanlarız. İnsanlığın son zamanlarında. Ve sonu bekliyoruz.
Sadece bekliyoruz, kılımızı kıpırdatmadan.

25 Ekim 2013 Cuma

My Mind Is All Over The Place

Bu kendi düşünüp bulduğum uydurduğum bir şey. Başkaları benden önce bulmuş olabilir ama sigaralı balkon gecelerimde farkettim bunu.

Küçükken tek benim varolmam herşeyin tiyatro gibi etrafımda işlemesini düşünmem gibi. Truman Show'un tüm dünya versiyonu ve herşey benle yaratıcı arasında siz sadece benim testim araçları. Megalomanyak bir düşünce evet. 8'de buna bayağı inanır gibi bişiydim ben düşünün psikopatlığı.
 Uzun uzun yazamıcam tabi ama özünde olay şu: Aslında hiç birimiz hiç birimizi tanımıyoruz. Sadece onun hakkında gördüklerimiz ve bildiklerimiz o kişiyi o kişi kılıyor. Ve o gördüklerimiz de aslında beynimizde olanlar. Mesela çok güzel bir kız olan Ece'yi gören Ali arkadaşımızı ele alalım. Ece her ne kadar çekilmez şirret iğrenç bişi olsa da Ali, Ece güzel bir kız olduğu için onları görmez Ece ona o huylarını gösterse bile. Ali'nin gözünde Ece güzel, iyi ve evlenilecek bir kızdır. Aslında Ece öyle değildir ama Ali'nin beyninde Ece böyledir. Aslında Ali Ece'yi tanımıyordur, sadece kafasında Ece hakkında düşüncelerden oluşan bir Ece vardır ve o Ece budur.

Ve kişilik analinizini iyi yapma dediğimiz şeyler bir kişiyi ne kadar iyi algıladığınızla ilgili. Tabi burada algıyı da anlatmak gerekiyor ama çok uzayacağı için başka bir zamana aktarıyorum onu. Ve önyargı dediğimiz şey de( hem iyi hem kötü önyargı)  bir kişiyi görmemiz esnasında o kişiyi algılamadan öncesi kafamıza koyduğumuz, ondan beklediğimiz şeylerdir. Uzun sakallının direkt şeriatçı, bıyıklının ülkücü, kızıl saçlı kızın kaşar, evsizin kötü adam olması bu yüzdendir.

Bu felsefe sadece kişiler için değil cisimler için de geçerlidir. Manevi değer dediğimiz şey o cisme kafamızda yerleştirdiğimiz değerdir. Ve tüm dünyanın kafasına aynı şekilde yerleşmiş ve olduğundan çok farklı değer taşıyan bir şey var: Para dediğimiz kağıt parçası. Fallout yada Tazmanya Canavarı çizgifilmindeki gibi bu günden itibaren hepimizin kafasındaki değeri şişekapağına değiştirsek o geçicek para yerine.Parayı para yapan bizim ona verdiğimiz değer. En sevdiğimiz tshirtü en sevdiğimiz tshirt yapan şey bize en yakışan olması değil, en çok yakıştığını düşündüğümüz olması. Yani uzun lafın kısası hiç kimseyi tanıyamıyoruz ve hiç bir cisimle bile etkilenmeden yaşayamıyoruz. Beynimizi oralara buralara atıyoruz, anılar oluşturuyoruz, değerler önemler veriyoruz ve bunlar bizi mutlu/üzgün/hüzünlü/melankolik/şımarık/sinirli vs duygulara sokuyor. Ama herşeyi biz kendi kafamız içinde yapıyoruz. İşte bu My Mind Is All Over The Place düşüncesi.Neden türkçe bişi bulamadım diye soruyorsanız türkçe bişi bu kadar tarif etmiyordu. Adı bile kendisini açıklıyor aslında.

En önemli ve dikkat etmemiz gereken kısım yada bu felsefenin sonucu diyebileceğimiz kısım şu: My mind is all over the place bu yüzden dolayı kendimi tanımalıyım. Hiç kimse beni anlamıyor insanlar kötüğğğ höööö diyen emo aslında kendisini tanımıyordur ve kafasında insanlara hep yanlış yerden bakıyordur. Hayat bakış açımıza göre çok değişen bişi. Ve hayat aslında kafamızda olan bişi. İnsanın kendini tanıması ve kendini kullanmayı bilmesi bu yüzden çok önemli. Hayatın sen güzel olduğun kadar güzel. Renkler senin görebildiğin kadar rengarenk. Gerçekten de "Çok keramet var insanda".

Düşünmek

İnsanın insan oluşunun başlangıcı da sonu da düşünmek
Hayvandan ayıran o doğduğu an aklında olanlar
Ölümü de düşüncesinin bitmesi ve hesabın ona göre başlangıcı
İnsanın kendisine yapabileceği en güzel şey düşünmek
Ve belki de bırakabileceği en güzel şeyler düşünceleri

Ama ilimsiz düşünce, düşüncesiz akıl, akılsız iman olmaz.

17 Eylül 2013 Salı

Aslında açıcaksın gözlerini

ve bakıcaksın hayata o kocaman açılmış gözlerle. Bir köpeğin havlamasından tut, yoldaki kedinin sana bakışı ve en karmaşığı olan insanların sana davranışları...Hepsinin bir sebebi var.

Şu sıralar Fazıl Say'ın yalnızlık kederi adlı kitabını okuyorum. Okula gidip gelirken, okulda boş boş beklerken vakit geçirmek için. Neyse işte ben o kitabı okurken saygıdeğer hocalarımızdan biri bana çok güzel bir ders verdi sağolsun.

Kitabı gördü ve "Ooo Fazıl Say" edasıyla yaklaştı. Sonrasında da kitabın kapağına falan baktı inceledi dışarısını ama hiç açmadı. Zaten birisi "Oooooooo xxxxxxxxxx" dedikten sonra devamını getirmeden garip bir edayla bişiyi inceliyorsa pek o durumdan hoşnut değil ama bu hoşnut olmayışını gizliyor halinde oluyor genelde. Önyargı falan yapmıyorum her davranışa göre yada insanın algoritmasını çıkartmıyorum; zaten ne haddime. Ama genelde bu oluyor.

Vakit geçti yine hocanın odasındaydık, hoca kitabı bıraktığım masaya doğru gitti oturdu ve arkadaşın kitabı da vardı yanında ama o kitapla da hiç ilgilenmeden benim kitabı aldı öylesine yapıyormuş gibi biraz yakınına yaklaştırdı.Biraz vakit geçti sohbet arası öyle kitabı açtı ve baktı ne var içinde diye. Veee o mükemmel an. Fazıl Say'ın bu kitabında 2-3 bölüm vardır müzikle ilgili olmayan. Müzikle siyasetin olduğu bölümler vardı ama sadece siyaset olan bir Deniz Baykal'a mektup vardı bir de hocanın açtığı bölüm. Deniz Baykal'a mektupta da Deniz Bey biz size değil CHP çatısında toplanmak için oy veriyoruz, görevlerinizi düzgün yerine getiriniz; yok yapamayacaksınız gençlere yol veriniz. şeklinde bir yazı. Ötekisi direkt Darwin Sansürü isimli bir bölüm. Darwin'in güzel sakallı bir resmi de eşlik ediyor. İşte o an hocanın kitaba hoşnutsuzluğunu suratında gizleyemeyişini gördüm. Sonra düşündüm lan hoca kitapta o bölümü nasıl buldun? Ve sonra anladım zaten başından beri o böyle bir bölüm arıyordu. Sırf Fazıl Say'ın yazdığı bir kitap olduğu için. Uzun lafın kısası aradığını buldu.

"İnsan görmek istediğini görür" şeklinde bir düşünceye sevk etti bu beni, o düşüncede bir süre kaldım ve aynı gün içinde 2 kez daha bunu sağlamlaştıran örnek görünce de kabul ettim.

İnsan gerçekten böyle bir varlık. Şahsen gece balkonda sigara içmeye çıktığımda balkonun kenarına ben geldikten sonra konan karganın bile bana bişi anlatmak istediğini düşünürüm. Hatta kafamda hayvanları dublajlarım arada. Tabi her hayvan gördüğümde yapmam ama bazen kendiliğinden bir hayvanı bana insanlık hakkında ders verirken bulurum. Gayet de başarılı bir şekilde gerçekleştirirler bu işlerini.

Gerçekten hayvanlar bana ders vermeye tabi ki gönderilmez. Yada aniden esen bir rüzgar "doğru yoldasın" diye beni onaylamaz. Çünkü bunlar mantıklı gelmez. Ama mantıklı gelen şudur ki insan gerçekten görmek istediğini görür. Eğer bu değerli hocam (bana istemsiz de olsa çok güzel bir ders verdi, tabi ki değerli olucak) Fazıl Say'ın bu kitabına kafayı takmışken "bu Fazıl niye bu kadar suçlanıyor, yazık adama neler diyor acaba bunlar hakkında" deseydi çok güzel kısımlar bulabilecekti o kitapta. Ama aradığı o değildi. Görmek istediği önyargısının getirisiydi ve onu gördü. Ben de ters yöndeyken evrenden beni uyarmasını isterim, uyarırdığımı sanarım ama görmek istediğim odur. Sigara dumanından kaçan kedi "hala ne diye sigara içiyorsun manyak!?" demez bana sadece kokuyu sevmez ama benim için farklıdır bu. Habil ve Kabil'i bir de kargayı hatırla.

Bayağı eminim, insan görmek istediğini görmekte. Dinde de böyle. İnanmak isterse illa bir şekilde bir yolla inanır, Allah da yolunu açar. Madem biz böyleyiz herşeyi inceleyeceğiz, anlam çıkartmaya çalışacağız. Görmek istediğimizi görüyoruz sonuçta istediğimize kavuşacağız.

Nasıl olurdu dünya?

Bugün okulda derste başladım da düşünmeye...
Tamam anlatamam ama,
Başınıza gelmiştir illa sizinde?

Dedim ki normal kullandığımız sayı tabanı 10'lu taban olmasaydı nasıl olurdu dünya? Yada çarpım işleminde birer birer sola kaydırarak ve sonra toplayarak sonucu bulabileceğimizi kim nasıl keşfetti?Küçüklüğümdeki ağaç neden ağaç, evet neden evet olayını geçtim; geçmesine de neden böyle?

Arada sırada bir gün 24 saat değil de 12 saat olsa ve 1 dakika 60 saniye değil de 120 saniye olsa insanın daha verimli olacağını sürekli hareket eden sayıların dinamiğiyle şimdiki halimizden daha hızlı algılı varlıklar olacağını düşünmüştüm kendi kendime. Sonra dedim oğlum boşver bunları ama bu sayı tabanı olayı çok takıldı kafama. Düşünsene tüm dünyanın böyle işlediğini. Dediğim gibi anlatamam sana sen düşün sadece.

Neden 360 derece?
720 desek pi de farklı olurdu. Normal ölçü de bozulurdu.
Belki zaten bozuk farkında bile değiliz.
Peki ya neden 7 nota?

Kim lan bunlar? Nereden kim nasıl bu böyle olsun bence dedi de oldu?
Yada neye dayanarak bunu dedi?
Tamam saçma sapan bir şeye takılmışım gibi geliyor ama, neden?
Ve peki bunların hepsi insana en yararlı hallerinde, en mükemmel hallerinde olsa
nasıl olurdu dünya?