17 Eylül 2013 Salı

Aslında açıcaksın gözlerini

ve bakıcaksın hayata o kocaman açılmış gözlerle. Bir köpeğin havlamasından tut, yoldaki kedinin sana bakışı ve en karmaşığı olan insanların sana davranışları...Hepsinin bir sebebi var.

Şu sıralar Fazıl Say'ın yalnızlık kederi adlı kitabını okuyorum. Okula gidip gelirken, okulda boş boş beklerken vakit geçirmek için. Neyse işte ben o kitabı okurken saygıdeğer hocalarımızdan biri bana çok güzel bir ders verdi sağolsun.

Kitabı gördü ve "Ooo Fazıl Say" edasıyla yaklaştı. Sonrasında da kitabın kapağına falan baktı inceledi dışarısını ama hiç açmadı. Zaten birisi "Oooooooo xxxxxxxxxx" dedikten sonra devamını getirmeden garip bir edayla bişiyi inceliyorsa pek o durumdan hoşnut değil ama bu hoşnut olmayışını gizliyor halinde oluyor genelde. Önyargı falan yapmıyorum her davranışa göre yada insanın algoritmasını çıkartmıyorum; zaten ne haddime. Ama genelde bu oluyor.

Vakit geçti yine hocanın odasındaydık, hoca kitabı bıraktığım masaya doğru gitti oturdu ve arkadaşın kitabı da vardı yanında ama o kitapla da hiç ilgilenmeden benim kitabı aldı öylesine yapıyormuş gibi biraz yakınına yaklaştırdı.Biraz vakit geçti sohbet arası öyle kitabı açtı ve baktı ne var içinde diye. Veee o mükemmel an. Fazıl Say'ın bu kitabında 2-3 bölüm vardır müzikle ilgili olmayan. Müzikle siyasetin olduğu bölümler vardı ama sadece siyaset olan bir Deniz Baykal'a mektup vardı bir de hocanın açtığı bölüm. Deniz Baykal'a mektupta da Deniz Bey biz size değil CHP çatısında toplanmak için oy veriyoruz, görevlerinizi düzgün yerine getiriniz; yok yapamayacaksınız gençlere yol veriniz. şeklinde bir yazı. Ötekisi direkt Darwin Sansürü isimli bir bölüm. Darwin'in güzel sakallı bir resmi de eşlik ediyor. İşte o an hocanın kitaba hoşnutsuzluğunu suratında gizleyemeyişini gördüm. Sonra düşündüm lan hoca kitapta o bölümü nasıl buldun? Ve sonra anladım zaten başından beri o böyle bir bölüm arıyordu. Sırf Fazıl Say'ın yazdığı bir kitap olduğu için. Uzun lafın kısası aradığını buldu.

"İnsan görmek istediğini görür" şeklinde bir düşünceye sevk etti bu beni, o düşüncede bir süre kaldım ve aynı gün içinde 2 kez daha bunu sağlamlaştıran örnek görünce de kabul ettim.

İnsan gerçekten böyle bir varlık. Şahsen gece balkonda sigara içmeye çıktığımda balkonun kenarına ben geldikten sonra konan karganın bile bana bişi anlatmak istediğini düşünürüm. Hatta kafamda hayvanları dublajlarım arada. Tabi her hayvan gördüğümde yapmam ama bazen kendiliğinden bir hayvanı bana insanlık hakkında ders verirken bulurum. Gayet de başarılı bir şekilde gerçekleştirirler bu işlerini.

Gerçekten hayvanlar bana ders vermeye tabi ki gönderilmez. Yada aniden esen bir rüzgar "doğru yoldasın" diye beni onaylamaz. Çünkü bunlar mantıklı gelmez. Ama mantıklı gelen şudur ki insan gerçekten görmek istediğini görür. Eğer bu değerli hocam (bana istemsiz de olsa çok güzel bir ders verdi, tabi ki değerli olucak) Fazıl Say'ın bu kitabına kafayı takmışken "bu Fazıl niye bu kadar suçlanıyor, yazık adama neler diyor acaba bunlar hakkında" deseydi çok güzel kısımlar bulabilecekti o kitapta. Ama aradığı o değildi. Görmek istediği önyargısının getirisiydi ve onu gördü. Ben de ters yöndeyken evrenden beni uyarmasını isterim, uyarırdığımı sanarım ama görmek istediğim odur. Sigara dumanından kaçan kedi "hala ne diye sigara içiyorsun manyak!?" demez bana sadece kokuyu sevmez ama benim için farklıdır bu. Habil ve Kabil'i bir de kargayı hatırla.

Bayağı eminim, insan görmek istediğini görmekte. Dinde de böyle. İnanmak isterse illa bir şekilde bir yolla inanır, Allah da yolunu açar. Madem biz böyleyiz herşeyi inceleyeceğiz, anlam çıkartmaya çalışacağız. Görmek istediğimizi görüyoruz sonuçta istediğimize kavuşacağız.

Nasıl olurdu dünya?

Bugün okulda derste başladım da düşünmeye...
Tamam anlatamam ama,
Başınıza gelmiştir illa sizinde?

Dedim ki normal kullandığımız sayı tabanı 10'lu taban olmasaydı nasıl olurdu dünya? Yada çarpım işleminde birer birer sola kaydırarak ve sonra toplayarak sonucu bulabileceğimizi kim nasıl keşfetti?Küçüklüğümdeki ağaç neden ağaç, evet neden evet olayını geçtim; geçmesine de neden böyle?

Arada sırada bir gün 24 saat değil de 12 saat olsa ve 1 dakika 60 saniye değil de 120 saniye olsa insanın daha verimli olacağını sürekli hareket eden sayıların dinamiğiyle şimdiki halimizden daha hızlı algılı varlıklar olacağını düşünmüştüm kendi kendime. Sonra dedim oğlum boşver bunları ama bu sayı tabanı olayı çok takıldı kafama. Düşünsene tüm dünyanın böyle işlediğini. Dediğim gibi anlatamam sana sen düşün sadece.

Neden 360 derece?
720 desek pi de farklı olurdu. Normal ölçü de bozulurdu.
Belki zaten bozuk farkında bile değiliz.
Peki ya neden 7 nota?

Kim lan bunlar? Nereden kim nasıl bu böyle olsun bence dedi de oldu?
Yada neye dayanarak bunu dedi?
Tamam saçma sapan bir şeye takılmışım gibi geliyor ama, neden?
Ve peki bunların hepsi insana en yararlı hallerinde, en mükemmel hallerinde olsa
nasıl olurdu dünya?